Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
MEZHEPLERİN ORTAYA ÇIKIŞI VE HANEFÎ MEZHEBİNİN FARKLILIĞI
Seyit Ali TÜZ
Meslek Dersleri Öğretmeni
GENEL BİR BAKIŞ
Hz. Peygamberin vefatından sonra İslam beldelerinin sınırları hızla genişledi. Müslümanlar, yapılan fetihlerle doğuda Hindistan’a, batıda Atlas Okyanusu’na ulaştılar. İslam, bu geniş coğrafyada yaşayan insanlar arasında yayıldı. Sade bir hayat yaşayan Müslümanlar, başka topluluklarla ve onların oluşturduğu uygarlıklarla karşılaştılar. Bunun tabii sonucu olarak çözülmesi gereken birçok problem ortaya çıktı.
Sahabiler Peygamberimizin vefatından sonra meydana gelen problemlere ondan öğrendikleri istişare ve içtihat metoduyla anında çözüm üretebiliyorlardı. İlk iş olarak bu metotla Hz. Ebu Bekir'i halife seçtiler. Halife Hz. Ebu Bekir karşılaştığı sorunları ileri gelen sahabilerle istişare ederek çözmeye çalışmıştır.
Hz. Ömer'in halifelik dönemi on iki yıl sürdü. Bu dönem, fıkıh tarihinde önemli bir yere sahiptir. Müslümanlar yabancı kültürlerle bu dönemde karşılaşmaya başlamış, Mekke ve Medine’nin dışında Kûfe (Irak), Fustat (Mısır) gibi yeni yerleşim merkezleri bu dönemde kurulmuştur.
Hz. Ömer, fıkhî konularda istişare etmek için bazı müçtehit sahabilere Medine’den çıkma yasağı koymuştu. O, hakkında Kur’an ve sünnette hüküm bulunmayan bir olayla karşılaştığında, sahabileri toplar, konuyu onlara açardı. Böylece onların görüşlerini alır ve müzakere sonucunda varılan kararı uygulardı. Bu uygulama İCMA nın oluşmasına ve fıkhın temel kaynaklarından biri olarak kabul edilmesine de zemin hazırlamıştır.
Hz. Ömer’in vefatından sonra sahabiler İslam’ı öğretmek için fethedilen ve yeni kurulan şehirlere gönderilmişlerdir. Örneğin yeni kurulan ve Irak’ın merkezi olan Kûfe şehrine yönetici olarak Ammar b. Yasir, kadı ve öğretmen olarak Abdullah İbn Mesud gönderilmişti.
Dördüncü halife Hz. Ali, hilafet merkezini de buraya taşımıştı. Birçok sahabi çeşitli nedenlerle buraya uğramış ya da burada ikamet etmişti. Bu durum Medine’nin yanı sıra başka ilim merkezlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Diğer şehirlerin durumu da Kûfe gibiydi. Örneğin, İbn Abbas Mekke’ye, Ebu Musa el-Eş’arî Basra’ya, Abdullah b. Amr Mısır’a, Muaz b. Cebel Şam’a gönderilerek ilim halkaları oluşturmuşlardır.
REY EKOLÜ
Sahabiler gittikleri şehirlerde Kur’an ve sünnete göre hüküm veriyorlardı. Bunlarda hükmünü bulamadıkları konularda kendi görüş (rey) ve içtihatlarıyla çözüm üretiyorlardı. Örneğin, Kûfe’de ilmî faaliyetlerini sürdüren İbn Mesud, o çevrenin özel şartlarını da göz önünde bulundurarak hüküm veriyordu. Çünkü sosyal ve kültürel çevre, ihtiyaçlar ve problemler farklıydı. Bu nedenle Kur’an ve sünnetten hareketle içtihatta bulunmuş, kendi görüş ve yorumlarıyla çözümler getirmiştir. Bu konuda son derece başarılı olan İbn Mesud, Irak’ta “rey” ağırlıklı fıkıh ekolünün temellerini atmıştır. Alkame ve İbrahim en-Nehai gibi talebeler Kûfe’de bulunan Hz. Ali ve Hz. Abdullah b. Mesud gibi önde gelen sahabilerden ders almışlardır ve tabiin neslinin âlimleri olmuşlardı. İmam-ı Âzam Ebu Hanife bu ekolden yetişmiş ve bu ekolün temsilcisi olmuştur. Hanefî Mezhebi bu ekolün mezhebidir.
HİCAZ EKOLÜ
Kûfe’de gelişen rey ekolüyle eş zamanlı olarak Medine merkezli Hicaz bölgesinde ise Hz. Peygamberin hadisleri ile sahabe fetvalarından oluşan “eser” ağırlıklı “Hicaz veya Hadis" ekolünün temeli atılmıştır. Hicaz ekolünün geliştiği ortamda, Hz. Peygamber döneminde yaşanan sorunlar büyük ölçüde benzer şekilde tekrarlanıyordu. O dönemde verilen cevaplar, o günün sorunlarına da cevap teşkil edebilecek karakterdeydi. Bu nedenle reye fazla ihtiyaç duyulmamış mevcut hadisler ve o günün hicaz bölgesindeki yaşantı biçimi sorunları çözmeye yeter kanaati hakimdi. Zeyd b. Sabit ve Abdullah b. Ömer bu ekolün öncülerindendi. İmam-ı Malik bu ekolden yetişmiş ve bu ekolün temsilcisi olmuştur. Malikî Mezhebi, Şafiî Mezhebi ve Hanbelî Mezhebi bu ekol üzerine kurulmuş mezheplerdir.
EBU HANİFE OKULU VE HANEFî MEZHEBİNİNİN FARKLILIĞI
Bilindiği üzere Hanefi doktrininin merkezi Kûfe’dir. 132 yılında Emevî devletinin yıkılması ve Abbasî devletinin kurulmasıyla Kûfe’ye çok yakın bir bölgede Bağdat şehrini inşa edilmiş ve Kûfe halkının Bağdat’a akmasıyla birlikte mezhep merkezi de Bağdat’a taşınmıştır. Tarihçiler arkeolojik kazıları ve eldeki verileri de dikkate alarak Ebu Hanife hayatta iken Kufe’nin nüfusunun yaklaşık 350.000 olduğunu söylemektedir. Bağdat’ın ise sadece kuruluşunda 60.000-100.00 kişinin çalıştığını ve ilk nüfusunun bir milyona yakın olduğu tahmin edilmektedir. Bu da fıkhın, sosyal ilişkilerin, tarım, ticaret askerlik ve siyasetin üst düzeyde olduğu, demografik yapının zengin ve kompleks olduğu bir ortamda geliştiğini gösterir. Bu yönüyle islam dünyasının kalbi niteliğindeki şehirlerde doğan fıkhın o dönemin mümkün tüm sorunlarıyla yüzleşen bir topluluk tarafından, dönemin ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda dizayn edildiğini göstermektedir.
Maddeler halinde sayılan bu hususlar Ebu Hanife medresesinde üretilen fıkhın, fıkıh ilminin doğumunu müjdelediğini bize göstermeye yeterlidir. Diğer bazı mezheplerin fıkıhlarının oluşma sürecine baktığımızda Hanefi mezhebinin birikiminin diğer ekollerin fıkıh üretimine model ve esas teşkil ettiği görülür ki bu da fıkhın doğumunu Ebu Hanife medresesiyle başlatmanın doğru bir değerlendirme olduğu yönündeki kanaati güçlendirir.